EĞRETİ DEVŞİRMELER…
- ANADOLU BASIN YAYIN BİRLİĞİ'de KURUCU VE 1.DÖNEM GENEL BAŞKAN,YAŞAM BOYU ONURSAL GENEL BAŞKAN.sn:Hasan Alparslan
EĞRETİ DEVŞİRMELER…
Türkiye’nin kaderimidir bilinmez… Neredeyse son 200 yıldır bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen ve bu ülkenin nimetlerini hortumlayarak bir yere gelen bazı eğreti devşirmeler nedense bir türlü bu ülkenin sevdalısı olamıyorlar.
İçi kadar dışı da ecnebileşmeye başlayan kendi öz benliğini ve şahsiyetini kaybeden içimizdeki bu eğreti devşirmeler kendilerine kıble olarak bir türlü Ankara’yı kabul etmiyorlar, edemiyorlar.
Her nedense “hain olmak”, “vatan sevdalısı olmaktan daha kolay geliyor onlara… Ülkemiz ne çekiyorsa açıkçası bu sülüklerden, vampirlerden ve sömürücü dış mihraklardan nemalanan uşaklardan, vatan hainlerinden çekiyor.
Bir zamanlar Paris’e, Londra’ya, Berlin’e ve Moskova’ya bakmak onlar için modaydı. Sadarette bir makam sahibi olmak ve bir yere gelmek isteyenler, ya da boğaza nazır köşklerden birinde sefa çekmek ve fink atmak isteyenlerin en kestirme yolu, vatan adına vatan satmaktan geçiyordu.
Onlar..Bu güzel vatan Kurtuluş Savaşı öncesi işgal edilirken bile, ocu, bucu, şucu oldular; ama nedense vatan sevdalısı olamadılar….
Değişen bir şey ise…
Sözde kestirmeden yalancı vatanseverler, yine ülkemizi bölüp parçalamak ve satmak için türlü dolap çevirseler de, onlar ancak çıkarları, menfaatleri için kendilerini satarlar. Kendilerini satmaktan başka bir şey yapmazlar. Yapamazlar da!...
Paris, Londra, Berlin, Moskova eski önemini kaybedip, Washington gözde olunca onlar hep beraber saf değiştirdiler ve Sam amcalarının koltuğunun altına sığınmanın yollarını arayıp buldular ve Washington’dan Ankara’ya bakmaya atıp, tutmaya başladılar. Kraldan fazla kralcı kesildiler, mangalda kül bırakmadılar. Kimin “vatansever” , kimin “hain” olduğuna onlar karar verdiler.
Ülkemizin kurumlarının başında hep ahkâm kestiler. Uzman oldular, akil oldular, tüm köşe başlarını tuttular. Tüm bunları ülkemizin çıkarı için yaptıklarını yüzleri kızarmadan, utanmadan ve sıkılmadan haince bakışlarıyla halkımızın gözünün içine baka baka bol keseden palavra atarak söylediler. Bu halk adına konuştular, hep atıp tuttular, menfaat çarkını döndürerek ceplerini doldurdular. Atıp tuttukça, hem koltuklarını bırakmadılar, hem yeşil yeşil paralarla yastıklarını doldurdular.
Nedense onlar demokrasi, insan hakları teraneleri ile kılıf bularak ustalıklı meziyetleriyle sahte gülücükler dağıttılar. Bu insan müsfetteleri, mutlu bir azınlık olarak sonsuza dek bu ülkeyi kendi hırsları ve ihtirasları ile idare edebileceklerini, sömüreceklerini sandılar. Hem kendilerini hem de gözdesi kıblelerini kandırdılar.
Ağa babalarına dönük bir eleştiri olduğunda aforoz ettiler. Emperyalistlerin çizgisinden çıkan ve reddeden bu ülkenin insanlarını, Başbakanından, generaline, gazetecisinden mühendisine, işçisinden, iş adamına sanayicisine kadar bir şekilde susturmanın yolunu seçtiler; hatta uyduruk suçlamalarla eza, cefa çektirerek hapishanelere tıktılar, bir sağdan, bir soldan kılıflamasıyla onlarca genci darağacına gönderdiler, gönderemediklerini de çeşitli şekilde izole etmenin yollarını aradılar, buldular. Onların mirasçıları ayni kafadarlar da: Vesayet, statüko ve darbe alışkanlığını yıllarca sürdürdüler.
Ne de olsa onların mirasçısı Eğreti Devşirmeler de “voce of USA” yani Amerika’nın sesi idiler. Demokrasiyi yıllarca amaçları için hapseden içimizdeki bu eğreti devşirmeler;
Demokrasinin zemini genişledikçe ve demokrasi ışığı ülke sathına yayıldıkça:
Türk Adaletinin huzurunda, yaptıklarının hesabını Türk Milletine verir oldular.
Ya şimdi Onlar… Halen Amerikalı Sam amcalarından medet mi umacaklar?
Bekleyip görelim…
Saygılarımla…
Türkiye’nin kaderimidir bilinmez… Neredeyse son 200 yıldır bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen ve bu ülkenin nimetlerini hortumlayarak bir yere gelen bazı eğreti devşirmeler nedense bir türlü bu ülkenin sevdalısı olamıyorlar.
İçi kadar dışı da ecnebileşmeye başlayan kendi öz benliğini ve şahsiyetini kaybeden içimizdeki bu eğreti devşirmeler kendilerine kıble olarak bir türlü Ankara’yı kabul etmiyorlar, edemiyorlar.
Her nedense “hain olmak”, “vatan sevdalısı olmaktan daha kolay geliyor onlara… Ülkemiz ne çekiyorsa açıkçası bu sülüklerden, vampirlerden ve sömürücü dış mihraklardan nemalanan uşaklardan, vatan hainlerinden çekiyor.
Bir zamanlar Paris’e, Londra’ya, Berlin’e ve Moskova’ya bakmak onlar için modaydı. Sadarette bir makam sahibi olmak ve bir yere gelmek isteyenler, ya da boğaza nazır köşklerden birinde sefa çekmek ve fink atmak isteyenlerin en kestirme yolu, vatan adına vatan satmaktan geçiyordu.
Onlar..Bu güzel vatan Kurtuluş Savaşı öncesi işgal edilirken bile, ocu, bucu, şucu oldular; ama nedense vatan sevdalısı olamadılar….
Değişen bir şey ise…
Sözde kestirmeden yalancı vatanseverler, yine ülkemizi bölüp parçalamak ve satmak için türlü dolap çevirseler de, onlar ancak çıkarları, menfaatleri için kendilerini satarlar. Kendilerini satmaktan başka bir şey yapmazlar. Yapamazlar da!...
Paris, Londra, Berlin, Moskova eski önemini kaybedip, Washington gözde olunca onlar hep beraber saf değiştirdiler ve Sam amcalarının koltuğunun altına sığınmanın yollarını arayıp buldular ve Washington’dan Ankara’ya bakmaya atıp, tutmaya başladılar. Kraldan fazla kralcı kesildiler, mangalda kül bırakmadılar. Kimin “vatansever” , kimin “hain” olduğuna onlar karar verdiler.
Ülkemizin kurumlarının başında hep ahkâm kestiler. Uzman oldular, akil oldular, tüm köşe başlarını tuttular. Tüm bunları ülkemizin çıkarı için yaptıklarını yüzleri kızarmadan, utanmadan ve sıkılmadan haince bakışlarıyla halkımızın gözünün içine baka baka bol keseden palavra atarak söylediler. Bu halk adına konuştular, hep atıp tuttular, menfaat çarkını döndürerek ceplerini doldurdular. Atıp tuttukça, hem koltuklarını bırakmadılar, hem yeşil yeşil paralarla yastıklarını doldurdular.
Nedense onlar demokrasi, insan hakları teraneleri ile kılıf bularak ustalıklı meziyetleriyle sahte gülücükler dağıttılar. Bu insan müsfetteleri, mutlu bir azınlık olarak sonsuza dek bu ülkeyi kendi hırsları ve ihtirasları ile idare edebileceklerini, sömüreceklerini sandılar. Hem kendilerini hem de gözdesi kıblelerini kandırdılar.
Ağa babalarına dönük bir eleştiri olduğunda aforoz ettiler. Emperyalistlerin çizgisinden çıkan ve reddeden bu ülkenin insanlarını, Başbakanından, generaline, gazetecisinden mühendisine, işçisinden, iş adamına sanayicisine kadar bir şekilde susturmanın yolunu seçtiler; hatta uyduruk suçlamalarla eza, cefa çektirerek hapishanelere tıktılar, bir sağdan, bir soldan kılıflamasıyla onlarca genci darağacına gönderdiler, gönderemediklerini de çeşitli şekilde izole etmenin yollarını aradılar, buldular. Onların mirasçıları ayni kafadarlar da: Vesayet, statüko ve darbe alışkanlığını yıllarca sürdürdüler.
Ne de olsa onların mirasçısı Eğreti Devşirmeler de “voce of USA” yani Amerika’nın sesi idiler. Demokrasiyi yıllarca amaçları için hapseden içimizdeki bu eğreti devşirmeler;
Demokrasinin zemini genişledikçe ve demokrasi ışığı ülke sathına yayıldıkça:
Türk Adaletinin huzurunda, yaptıklarının hesabını Türk Milletine verir oldular.
Ya şimdi Onlar… Halen Amerikalı Sam amcalarından medet mi umacaklar?
Bekleyip görelim…
Saygılarımla…
EĞRETİ DEVŞİRMELER…
Reviewed by EGESERHATHABER
on
Haziran 10, 2013
Rating: 5
Hiç yorum yok
Nefret söylemi içeren, kişileri rencide edici yorumlar yayınlanmayacaktır. Yorumların hukuki sorumluluğu yorum sahibine aittir.