FLAŞ

Darbecilerle aynı karede yer almam


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bazı ülkelerde rejimlerin halklarına karşı yürüttükleri sindirme ve şiddet politikaları, arkasında ağır enkazlar bırakmaya devam ediyor. Terör daha fazla küreselleşmek, daha geniş coğrafyalara sirayet etmek suretiyle küresel barışı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor" dedi. 
Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu'nun Hilton Bomonti Otel'deki açılış toplantısında yaptığı konuşmada, uluslararası sistemde önemli kırılmaların yaşandığı, dünyanın her köşesinde siyasi, ekonomik ve sosyokültürel fay hatlarının belirgin olmaktan öte bir sürece girdiği bir dönemden geçildiğini, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin, bunun yanında enerji kaynakları üzerindeki baskılar, ülkeler ve toplumlar üzerinde çeşitli buhranlar oluşturduğunu ifade etti. 
Bazı ülkelerde rejimlerin halklarına karşı yürüttükleri sindirme ve şiddet politikalarının arkasında ağır enkazlar, izler bırakmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, "Terör daha fazla küreselleşmek, daha geniş coğrafyalara sirayet etmek suretiyle küresel barışı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor. Şu anda Türkiye'de, bir defa ulusal anlamda bir terörü yaşıyoruz, bölgesel bir terörle şu anda karşı karşıyayız, bir de uluslararası terörle iç içeyiz. İklim değişikliği, Ebola tarzı salgın hastalıklar, çevre kirliliği, göç, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi sorunlar da küresel gündemin ilk sıralarındaki yerini muhafaza ediyor" diye konuştu. 
Erdoğan, bütün bu sorunların sadece belli ülkeleri, bölgeleri değil, artık yerkürenin tamamını tehdit eder boyuta ulaştığını dile getirerek, şöyle devam etti: 
"Ülkelerin tek başına bu sorunların üstesinden gelebilmesi, artık mümkün görülmüyor. Küresel siyasi ve ekonomik örgütlerin yüzyılımızın bu sorunlarıyla baş edebilmek için güç birliği yapmaları, artık gerekli bir hal almıştır. Esasen bu düşüncelerimi hafta içinde katıldığım New York'taki Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu'nun açılışında da ifade ettim. Gerek oradaki muhataplarımızla yaptığımız baş başa görüşmelerde, gerek iklim zirvesinde, gerekse genel kurulda bütün bu sorunların insanlığı ciddi manada tehdit eder hale geldiğini ve acil tedbir alınması gerektiğini vurguladım. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası siyasi ve ekonomik örgütler insanlığı tehdit eden sorunlar karşısında tedbir almakta maalesef etkisiz kalıyorlar. Burada bir kez daha vurgulamak isterim ki bunu genel kurulda da söyledim, Başbakanlığım döneminde de birçok yerlerde de söyledim, şimdi burada tekrar ediyorum; dünya 5'ten büyüktür. Dünyanın kaderini bu 5 ülkenin eline bırakamayız. Artık dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşayan bir dünya değildir."
"Dünya bir üyenin iki dudağı arasına mahkum mu?"
New York'ta yaptığı iki tüm görüşmelerde ülkelerin devlet başkanları veya hükümet başkanlarının "Çok haklısın, doğru söylüyorsun, dünya 5'ten büyüktür" dediklerini ama kürsüye çıkıldığında kimsenin bunu konuşmadığını anlatan Erdoğan, "Mesele buna inanıyorsak, BM'nin reforme edilmesi gerektiğine inanıyorsak, o zaman bu alanda ne gibi adımlar atılması lazım, bunun planlamasını yapalım. Fakat bu konuda ne yazık ki adım atılmıyor. Herkes bir şeylerden çekiniyor. 'Acaba ben bunu konuşursam bana A ülke ne der? Acaba konuşursam B ülke ne der, şu ülke ne der, bu ülke ne der?' Sayın Obama konuşmasında şu ifadeyi kullandı; 'Haklının güçlü olduğu bir dünya'. İşte isteğimiz bu zaten. Haklının güçlü olduğu bir dünyayı istiyorsak, o zaman bu 5 ülke dünyanın kaderine hükmetmemelidir" ifadelerini kullandı. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu anlamda olması gerekenin, dönerli sistem olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Yani her kıtadan temsilcilerin temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin olması lazım. Daimi üye, geçici üye ayrımının olmaması lazım. 15 üyeden mi oluşacak 15 üye ama bu 15, iki yılda bir değişebilir veya yılda bir değişebilir. Sürekli değişmek suretiyle, şu anda 193 üyesi bulunan Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkere orada sıra gelmelidir. Benim kaderim sürekli o 5 tane üyenin iki dudağı arasında olmamalıdır. Şu anda Suriye'de, Irak'ta zulüm var. Karar verilirken ne deniliyor; 'Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne der' veya '5 üye ne der', geç onu o '5 üyenin içinde herhangi bir üye ne der'. 'Hayır' diyorsa mesele bitmiştir. Kimse onu değiştiremez. Peki, tüm dünya bir üyenin iki dudağı arasına mahkum mu? Bunun değişmesi gerekiyor. Bunu dillendirmemiz lazım. 193 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletler'de kararların Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin dudakları arasında olması izah edilebilir bir durum değildir. Aynı şekilde uluslararası birçok siyasi ve ekonomik örgütün küresel sorunlar karşısında insani ve vicdani bir duruş yerine, çıkar odaklı bir duruş sergilediklerini görüyor, bunun da tehditleri teşvik ettiğini hep birlikte hissediyoruz. Küresel sorunlar karşısında sergilenen kayıtsızlık, sorunların büyümesindeki en büyük etkendir."
"Kendimi o zaman halkıma anlatamam" 
Ortadoğu'daki demokratik halk hareketlerine ve hak arayışlarına karşı sergilenen vurdumduymaz, çifte standartlı, ön yargılı ve adaletsiz tutumun "terörün oksijeni" olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 
"Şimdi ben soruyorum; şu anda genelleme yaparak dünyada demokratik rejimlerden yana mı olacağız, yoksa otokratik rejimlerden yana mı olacağız? Otokratik rejimlerin içerisinde öyle ülkeler var ki halkı rejimden memnundur. Halk memnun olduğuna göre söyleyecek bir şey yoktur. Ama öyle de rejimler var ki halk orada korkuyor, herhangi bir şey söyleyemiyor. Demokratik rejimlere geldiğimiz zaman, demokratik rejimlerde de 'halkın iradesine saygı duyulması gerekir' diyoruz. 'Halk neyi murat ettiyse, neyi istediyse ona saygı duyulması gerekir' diyoruz. Ama bakıyoruz ki maalesef halkın iradesinin tecelli ettiği bir ülkede, yüzde 52 ile geliyor kendi bakanı, darbesini yapıyor ve o darbeyle beraber meşruiyet kazanıyor. Nerede? Dünyanın değişik ülkelerinde. 'Demokrasinin beşiği' denilen ülke bile bakıyorsunuz o meşruiyetini kabul ediyor. Çok enteresan Birleşmiş Milletler'de çıkıyor konuşma da yapabiliyor. Şimdi Birleşmiş Milletler darbecilerin konuşma yaptığı bir yer midir? Yoksa gerçekten demokratik yollarla seçilmiş olanların gelip, konuşma yaptığı bir yer midir? Veya halkının memnun olduğu otokratik rejimlerden gelenlerin konuşma yaptığı bir yer midir? Yok herkesin konuşma yaptığı bir yerse ayrı mesele. Ama eğer ben Tayyip Erdoğan olarak demokrasiye inanıyorsam, dolayısıyla antidemokratik yollarla iş başına gelenlerle aynı kare içerisinde fotoğraf vermem, yer almam. Nitekim bu genel kurulda da yer almadım. onlarla beraber olamam. Çünkü ben kendimi o zaman halkıma anlatamam. Çünkü demokrasi mücadelesi, öyle sıradan bir mücadele değil. Bakınız yoksul, çaresiz ve haksızlığa uğradığına inanan halk kesimleri terörün ve terör örgütlerinin istismarına açık hale gelmiştir. Türkiye olarak çok uzun süredir, sürdürülebilir olmayan bu gidişe dikkatleri çekiyor, başta terör ve İslamofobi olmak üzere yerel sorunların artık küreselleşmeye başladığını ifade ederek, yaklaşan sorunlar hakkında çağrılarımızı yapıyoruz." 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'de, Şam rejiminin katlettiği insan sayısının 250 bine ulaştığına, yer değiştirenlerin ise 7 milyon civarında olduğuna, sadece Türkiye'de 1,5 milyona yakın Suriyeli göçmen bulunduğuna vurgu yaparak, "Son haftalardaki göçmen akınıyla bu sayı daha da arttı. Şimdi ben değerli dostlarıma sesleniyorum, bakın bütün bu olanlar, bütün bu gerçekler ortada fakat kimse 'ey Türkiye 1,5 milyon insan senin ülkene geldi acaba biz size destek olarak, destek olarak ne yapabiliriz?' diyen yok. Şu ana kadar bize Birleşmiş Milletler Mülteciler Konseyi dahi olmak üzere gelen para 150 milyon. Bizim harcadığımız rakam ne şu anda 4,5 milyar dolara ulaştı. Ama kimse bir şey sormuyor. 'Nasıl olsa Türkiye harcıyor' diyor. Kamplar, Türkiye'nin içinde değişik yerlerde tabi ortaya çıkan değişik sosyolojik bazı sıkıntılar yaşıyoruz bu arada. Bütün bunlara katlanıyoruz. Ama bu konuda 'acaba biz ne yapabiliriz?' diyen yok" şeklinde konuştu. 
"Peki ey dünya PKK için niye ayaklanmıyorsun?"
Erdoğan, 32 yıldır terörle mücadele ettiklerini belirterek, şu anda ortaya çıkan IŞİD terörünün El Kaide'den türediğini ve onlardan Irak'ta ayrıldığını, Suriye'de palazlandığını, tekrar Irak'a döndüğünü, Irak'ın şu anda 3'te 1'ini işgal ettiğini, aynı şekilde bölgede başka terör örgütlerinin de bulunduğunu söyledi. 
"Peki ey dünya IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Orada niye sesin çıkmıyor? Ona karşı niye bir 'ortak mücadele verelim' demiyorsun? Şimdi ben bunu anlamakta da zorlanıyorum. Dünya eğer siyaset adalet üzere kurulu olursa onun bir anlamı vardır. Ama eğer siyaset adaletten kopuksa orada bir netice almak mümkün değildir" diyen Erdoğan, şu anda yaşadıklarının ortada olduğunu, Şam'da tamamen gayrimeşru hale gelmiş rejime gösterilen müsamaha ve kayıtsızlığın ortaya böyle acı bir tablonun çıkmasına zemin hazırladığını ifade etti. 
Erdoğan, BM ve diğer uluslararası örgüt ve devletlerin kayıtsızlığının tarihin en büyük dramlarından birisine oksijen sağladığını kaydederek, "Mısır'da halkın oylarıyla seçilen bir cumhurbaşkanının darbeyle indirilmesi, ardından toplu katliamların yapılması... Yakın siyasi tarihimizde var mı böyle bir şey? Bir günde 5 bin küsur insanın öldürüldüğü bir başka yer var mı?" diye konuştu. 
Böyle bir katliamı yapan insanın "el bebek, gül bebek" kürsüye çıkarıldığını anlatan Erdoğan, "Bu nasıl bir yaklaşımdır? Nasıl bir anlayıştır" dedi.
"Sorunlar yerel olmaktan çıkmıştır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu katliamda modern dünyanın tamamen kayıtsız kalmasının Mısır ve bölgesindeki ülkelerdeki insanların vicdanlarında tamiri zor yaralar açtığını bildirerek, neredeyse bir asırdır devam eden Filistin dramının bölge halklarında umutsuzluğun ve güvensizliğin yer etmesine neden olduğunu aktardı. 
Irak'ta eski rejimin devrilmesinin ardından başlayan sürecin Irak'a huzur ve demokrasi getirmediğini, ardında çok büyük bir trajedi bıraktığını, Bağdat yönetimine karşı yaptıkları dostane uyarıların ne Bağdat yönetimi ne de Irak üzerinde etkili ülkeler tarafından dikkate alındığını, bugün sorunun daha derin ve çetrefilli hale geldiğini anlatan Erdoğan, başta Ortadoğu olmak üzere kriz bölgelerinde durumun sürdürülebilir olmadığını, bu sorunların yerel, lokal olmaktan çıkıp küresel boyut kazandığını söyledi.
"Türkiye olarak zaten dışında kalamayız"
Erdoğan, "Ateş daha fazla ülkeye değmeden, daha fazla terör ve çatışma üretmeden el birliği içinde derhal söndürülmelidir. Şu anda Irak ve Suriye'deki terör örgütüne yönelik bir koalisyon tarafından yapılan operasyon, hiç kuşkusuz önemlidir. Ancak bunun yeterli olmadığını, sorunlara kalıcı çözümler üretecek mekanizmaların da devreye girmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Havadan bomba atmak, soruna ancak geçici bir çözüm sağlar, sorunun üzerini örter. Suriye'ye öncelikle insani yardım ulaştırılması konusunda, acil adımlar atılmalıdır" dedi. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin toprak bütünlüğü korunacak şekilde anayasal ve her kesimin eşit şekilde temsil edileceği parlamenter sistemin oluşturulmasının artık ertelenemez bir durum olarak karşılarında olduğunun altını çizdi. 
Irak'ta her kesimin varlığına saygı gösterecek, her kesimin güvenliğini sağlayacak, bütün tarafların eşit temsilini temin edecek reformların gecikmeden hayata geçmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, "Şu anda yapılacak operasyonlar, oluşturulan koalisyon sadece Irak'a yönelik olmaz. Hem Irak hem Suriye'yi hedef almalıdır. Hem Irak ve Suriye'yi hedef alacak böyle bir operasyon ve koalisyonun içerisinde Türkiye olarak zaten dışında kalamayız. Çünkü bin 250 kilometre sınırı olan biziz. Ve hedef ülke yine biziz" ifadelerini kullandı. 
Erdoğan, bir buçuk milyon insanın Türkiye'ye gelip sığındığını, bu adımı atmaları gerektiğini, böylece bölgede güvenliğin temin edileceğini aktararak, şöyle devam etti:
"Onun için yaptığımız görüşmelerde ben hep şunu söyledim: Bir defa uçuşa güvenli bölge noktasında bu adımı atmamız şart. İki; güvenli bölge şart. Üç; eğit-donat noktasında adımın atılması şart. Bunlar öncelikli. Bunların bir defa yapılması gerekli. 'Şu olmaz, bu olmaz, şu olur.' Hayır, bunların 3'ünün de olması lazım. Biz olaya sadece bir terör örgütü açısından bakıyoruz. Aynı zamanda Suriye rejimi açısından bakıyoruz. Temenni ederim ki Irak'ta yeni oluşan rejim, hükümet orada başarılı bir uygulama, performans sergiler ve böylece orada da karaya yönelik atılacak adımlarda bundan önceki başbakan döneminde yaşananları tekrar yaşamayız. Çünkü bundan önceki başbakan ne yaptı? Terör örgütü Irak'a girdiğinde ordularını çekti ve bütün silahları orada bıraktı. O silahlar o terör örgütündeki silahlar. Bunu görmemiz lazım. Uluslararası toplum, acaba Filistin'de, Libya'da, Mısır'da acaba daha fazla inisiyatif alamaz mıydı? Niye alamadı. Bölgeyi derinlemesine etkileyen bu ve benzeri sorunlara kalıcı sorunlar üretilmesine yardımcı olamaz mıydı? Niye olmadı? Türkiye olarak bölgemizdeki sorunların çözülmesinde siyasi diyaloğun en geçerli yöntem olduğuna inancımızı, bizler muhafaza ediyoruz. Bazı komşularımızın içinde bulundukları çatışma ortamının sona erdirilmesinde halkların beklentilerini karşılayacak demokratik ve kapsayıcı düzenlerin tesis edilmesinin ilk şart olduğuna inanıyoruz. Zira siyasi istikrar olmadan ekonomik atılımlar gerçekleştirimesi ve toplumun tüm kesimlerine yayılan uzun vadeli bir kalkınma sağlanması mümkün değildir."
"Bölge için somut adımlar attık"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel iş birliği dinamiklerini harekete geçirmeyi hedefleyen girişimlere öncülük ettiğini dile getirerek, Balkanlardan Kafkaslar'a, Akdeniz'den Karadeniz'e kadar bölgesel aktörlerin ortak projeler etrafından bir araya gelmeleri ve bölgesel sahiplenmenin sağlanması için somut adımlar attıklarını ve atmaya devam edeceklerini belirtti. 
Enerjiden ulaşıma, ticaretten turizme her alanda iş birliğinin güçlendirilmesine çalıştıklarını bildiren Erdoğan, Türkiye'nin uzun dönemli refahının ulusal ölçeği aşan bir ekonomik perspektifle mümkün olduğunu vurguladı. 
Erdoğan, yakın komşularıyla yürüttükleri ikili yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi uygulamalarının bu açıdan büyük öneme sahip olduğu gibi uluslararası diplomasiye de özgün bir katkı getirdiğini kaydederek, Türkiye'nin genç ve nitelikli iş gücü, dinamik ve istikrarlı ekonomisi, rekabetçi özel sektörü, büyük ölçekli iç pazarı, yerleşmiş mali disiplini, gelişen alt yapısıyla Avrupa'nın 6, dünyanın 17. en büyük ekonomisi olarak yükselen bir güç olduğunu söyledi. 
Türkiye'nin kamu maliyesinin ve bankacılık sisteminin güçlendirilmesi sayesinde 2008'de başlayan küresel ekonomik krizden asgari düzeyde etkilendiğini belirten Erdoğan, Türkiye ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 9 civarında büyüdüğünü, büyüme hızında Çin'den sonra en hızlı 2. ülke olduğunu anlattı.
Erdoğan, Türk ekonomisinin 2013 sonunda tüm olumsuzluklara rağmen yüzde 4 büyüdüğünü, büyüme oranının 2014'te yüzde 4, 2015 ve 2016'da yüzde 5 olarak gerçekleşmesinin öngörüldüğünü, bu başarının düzenli ve planlı bir çalışmanın sonucu olduğunu ifade etti. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir güven ortamı oluşturduklarını ve inşa edilen istikrar sonucunda enflasyon ve kamu açıkları gibi temel makroekonomik istikrarsızlık unsurlarının büyük oranda sorun olmaktan çıktığını, piyasaların rekabetçi bir ortamda serbest işleyişinin sağlandığını sözlerine ekledi.
"Hedefimiz kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolara çıkarmak"
Erdoğan, kişi başına düşen milli gelirin 2002'de 3 bin 500 dolarken, bugün 3 kat artarak 10 bin 500 dolara ulaştığını söyledi.
"Hedefimiz, onun da 2023'te 25 bin dolara ulaşması" diyen Erdoğan, bunun asla bir hayal olmadığını belirtti. İstikrarı koruyarak, güven ortamını muhafaza ederek, mali disiplin ve para politikalarını dikkatle uygulayarak bu hedeflere ulaşılacağını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: 
"Tabii bütün bunlar olurken, bir şey daha var. Nedir o? Bakıyorsunuz kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye ile ilgili zaman zaman durağan, bazen eksiye yönelik böyle saçma sapan açıklamalar yapıyorlar. Bunlar, ekonomik, bilimsel açıklamalar değil. Bunları önce başka kredi derecelendirme kuruluşu da yapıyordu. Bunlara bir de biz bedel ödüyoruz. Dedik ki 'Buna artık biz bedel ödemekten çıkalım, artık biz daha bu konularda dürüst hareket edenlerle çalışalım.' Şuanda iki tanesi var, 'Onlar dürüst çalışıyor' diye düşünüyorduk. Baktık ki şimdi onlar da siyasi kararlar veriyorlar. Yani bölgede ekonomik olarak batmış, bitmiş ülkeye birden hemen hemen onları 6 kat yükseltiyor ama Türkiye'yi bu noktada tutuyor. Bu nasıl bir samimiyet, bu nasıl bir dürüstlüktür? Böyle bir şey olabilir mi?"
Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarına 'Hadi siz yolunuza, biz yolumuza' denilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Biz kredi derecelendirme kuruluşlarıyla, medyanın attığı başlıklarla buraya gelmedik ki. Biz, iş adamlarımızla, çiftçimizle, sanayicimizle, onlarla buraya geldik. Bundan sonra da yine onlarla beraber yürüyeceğiz. Eğer bu tür önemli kuruluşlar, siyasi kararlar vermek suretiyle ülkelerin kaderi üzerinde baskı oluşturmaya çalışırlarsa bu dünyada ekonomik noktada da adaletin maalesef tamamıyla yok edilmiş olması anlamına gelir" ifadelerini kullandı.
"Üstleneceğimiz sorumluluğun farkındayız"
Türkiye'nin 1 Aralık 2014'ten itibaren G-20 Platformu'nun dönem başkanlığını bir yıl süreyle üstleneceğini bildiren Erdoğan, "Türkiye olarak üstleneceğimiz sorumluluğun farkındayız. İçerik ve organizasyon hazırlıklarımız hızla devam ediyor. Turizmin Liderleri Zirvesi'nin ardından önceliklerimizi nihai hale getirecek ve 1 Aralık'ta da G-20 üyeleri ve uluslararası kamuoyuyla bunu paylaşacağız" diye konuştu. 
Erdoğan, küresel ekonomiye yönelik risk ve belirsizlikleri bertaraf etmek için G-20 üyelerinin küresel krizin hemen ardından sergilediği iş birliği ve kararlılık ruhunu muhafaza etmesinin büyük bir ihtiyaç olduğuna vurgu yaparak, şunları kaydetti: 
"2015'te mutlaka bu yönde yeni adımlar atılmalıdır. Ayrıca G-20 ülkelerinin ortaya koyduğu taahhütlerin büyük bir kararlılıkla yerine getirilmesi de büyük önem arz ediyor. Özellikle ülkelerce verilmiş taahhütlerin uygulanması sürecinin yakından takibi, temel amaçlarımız arasında olacaktır. Büyümenin lokomotifi olan uluslararası ticaretin desteklenmesi ve yatırımların önünün açılmasına da büyük önem veriyoruz. Bu itibarla G-20 Dönem Başkanı olarak çok taraflı ticaret sisteminin güçlendirilmesini, temel önceliğimiz olarak belirledik. Korumacılıkla mücadele ve ticareti kısıtlayıcı önlemlerin azaltılması konusunda güçlü bir irade ortaya koyacağız. Altyapı başta olmak üzere, yatırım çalışmalarına büyük önem vereceğiz. Yatırımların büyümeye olan katkısına daha güçlü bir vurgu yapacağız. Gelişmekte olan ülkelerin başta IMF olmak üzere küresel finansal kuruluşlardaki temsilinin iyileştirilmesi yönündeki girişimlere de devam edeceğiz. Başkanlığımız döneminde ayrıca dayanıklı bir finansal sistemin tesis edilmesi amacıyla daha dengeli bir finansal yapının teşvikini de gündeme taşıyacağız. Bir diğer önemli husus ise düşük gelirli ülkelerin kalkınmasıdır. G-20 çatısı altında düşük gelirli ülkelere ilişkin güçlü bir vurgunun tesisi, en önemli önceliklerimiz arasındadır. Diğer ülkelere ve paydaşlara yönelik açılım çabaları, G-20'nin meşruiyetinin güçlendirilmesi bakımından özel bir önem taşıyor. G-20 üyesi olmayan ülkeleri, uluslararası kuruluşları, sivil toplum temsilcilerini, ticaret birliklerini, araştırma merkezlerini diğer kar amacı gütmeyen kuruluşları kapsayacak şekilde dışa açılım politikası izleyeceğiz. Böylelikle daha kapsayıcı ve demokratik bir G-20 idealimize de bir adım daha yaklaşmış olacağız."
"Türkiye'nin ayrıcalıklı konumu enerji güvenliğinde fırsatlar sağlamakta"
Türkiye'nin ispatlanmış doğalgaz ve petrol rezervlerinin 4'te 3'üne sahip bölge ülkeleri ile Avrupa'daki tüketici pazarları arasında oldukça önemli bir konuma sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Bu ayrıcalıklı konumu Türkiye'ye enerji güvenliği noktasında fırsatlar sağlamakta, aynı zamanda sorumluluklar da yüklemektedir'' ifadesini kullandı. 
Türkiye'nin ana önceliklerinden birinin istikrarlı bir şekilde artan enerji talebini karşılamak olduğunu aktaran Erdoğan, ''Türkiye ayrıca çeşitli projeler vasıtasıyla Avrupa'nın enerji güvenliğine de katkı sağlamak arzusundadır. Azerbaycan başta olmak üzere dost, kardeş ve müttefik ülkelerle birlikte doğu-batı enerji koridorunu geliştirdik. Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattı projeleri, bu koridoru başarıyla hayata geçirdiği iki temel bileşenidir. Türkiye ve Azerbaycan tarafından Trans Anadolu Boru Hattı Projesi, yani kısa adıyla TANAP geliştirilmiştir" diye konuştu. 
Erdoğan, girişimciliğin önemsedikleri, destekledikleri ve teşvik ettikleri bir başka alan olduğunu dile getirerek, ''Türkiye, KOSGEB gibi kurumlarla girişimci ruhlara hayallerini gerçekleştirebilmeleri için fırsatlar sunmakta ve TÜBİTAK gibi kurumlarla da onların katma değeri yüksek sektörlerde var olabilmelerinin önünü açmaktadır. Bu alanda Türkiye, tecrübelerini tüm dost ve kardeş ülkelerle paylaşarak birlikte büyüme gündemiyle hareket etmektedir'' değerlendirmesinde bulundu. 
Son 12 yılda alt yapı alanında çok büyük adımlar attıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: 
''17 bin kilometrenin üzerinde bölünmüş yol inşa ettik. Yüksek hızlı tren projesini hayata geçirerek Avrupa'nın altıncı, dünyanın da sekizinci yüksek hızlı tren işletmecisi konumuna yükseldik. Asrın projesi olarak tanımladığımız boğazın altından geçen Marmaray'ı açarak, Avrupa ve Asya kıtalarını boğazın altından tüp geçitle birbirine bağladık. Şimdi önümüzdeki yıl, ayrıca otomobille yine boğazın altından geçebileceğimiz tüp geçidi inşallah bitireceğiz. Ve Türkiye'nin her yerinde bölünmüş yol, demiryolu, yüksek hızlı tren hatları, liman, havalimanı, okul, hastane, konut yatırımlarımız çok hızlı şekilde devam ediyor. Ve ayrıca 3. köprü olarak Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü inşa ediyoruz. O da önümüzdeki yılın sonuna kadar bitmiş olacak. Ve bu attığımız adımlarla, Türkiye nereden nereye geldiğini ispatlaması bakımından önemli bir ülke olduğunu ispatlamış durumdadır. İstanbul’da dünyanın 1 numarası olacak bir havalimanı, şu anda inşa ediliyor. Yine İstanbul'da bu 3. köprümüzün bir özelliği de, 4 gidiş ve 4 geliş olmak üzere şeritlerin dışında, bir de raylı sistemin bu köprü üzerinde olmasıdır. Bilişimde, eğitimde, sağlıkta yatırımlarımız aynı şekilde devam ediyor. Bütün bu yatırımları destekleyecek şekilde demokratikleşme adımlarımız da Türkiye'nin ufkunu açıyor.''
''Çözüm sürecini kararlı şekilde ilerletiyoruz''
Çözüm sürecini başlattıklarını ve kararlı şekilde ilerlettiklerinin altını çizen Erdoğan, AB'ye tam üyelik yolunda kararlılıklarını muhafaza ettiklerini, Türkiye'yi son 12 yılda önemli demokratik reformlarla buluşturduklarını ve bunları daha ileri seviyelere taşımanın mücadelesini verdiklerini bildirdi. 
Erdoğan, güçlü ekonomisi, genç nüfusu, doğal zenginlikleri ve stratejik coğrafi konumuyla Türkiye'nin bölgesinden dünyaya açılan bir fırsat penceresi ve yatırımlar için en cazip ülkelerden birisi olduğunu ifade etti. 
Bölgede ve dünyada en güçlü şekilde barış ve dayanışmayı savunduklarını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 
''Ülke içinde de toplumsal huzuru, refahı artırmanın mücadelesini veriyoruz. Bölgede yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye istikrarla, güvenle büyümesini sürdürüyor. Hiç kuşkusuz Türkiye'nin tesis ettiği bu istikrar ve güven ortamından rahatsız olanlar, Türkiye hakkında aldatıcı değerlendirmeler yapanlar, bunları da mümkün olduğunca yaygınlaştırmaya çalışanlar var ve ulusal, uluslararası medyada Türkiye hakkında çıkan kimi haberlere temkinli yaklaşılmasını burada özellikle hatırlatmak isterim. İşte son aylarda ulusal ve uluslararası medyada Türkiye'nin teröre destek verdiği yönünde bazı asılsız haberler yapıldı ve çok çirkin bir karalama kampanyası yürütüldü. 49 konsolosluk mensubunuzun IŞİD elinde bulunması, temkinli olmamızı ve davranmamızı gerektiriyordu ve önceki cuma gerçekleşen başarılı bir operasyonla vatandaşlarımızı IŞİD'in elinden aldık. IŞİD karşısında temkinli, dikkatli ve soğukkanlı duruşumuzu farklı yerlere çekmeye çalışan, bunu da bir karalama kampanyasına dönüştürenler, inanıyorum ki mahcup olmuşlardır. Ciddi bir itibar kaybına uğradılar.'' 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'ye yönelik bir başka önyargılı yaklaşımı da yurt dışında gördüğünü aktararak, ''Başbakanımızla bizler, Ankara'da bir camiden çıkıyoruz ve o görüntüyü 'İşte IŞİD'in militanlarının olduğu bölge' diye veriyorlar. Daha sona tabi kendileri uyarılıyor, uyarıldıktan sonra da yanlış olduğunu yazıyorlar. Hele şükür ki bunu yazabildiler. Çünkü yazmadıkları zamanlar da oldu'' dedi.
Türkiye'nin, bölgenin, dünyanın parlayan yıldızı olduğunu belirten Erdoğan, ''Bunu muhafaza edeceğiz. İnşallah ışığını daha da güçlendirecek. Türkiye'nin başarısı da çok geniş bir coğrafya için iyi örnek olmaya devam edecek" şeklinde konuştu.
"Bu dünya, ABD'nin, Rusya'nın, Çin'in, Fransa'nın, İngiltere'nin kölesi değil"
Dünya Ekonomik Forumu'nun Hilton Bomonti Otel'deki açılış toplantısının ardından, Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Klaus Schwab'in sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu dünya, ne salt ABD'nin ne salt Rusya'nın ne salt Çin'in ne salt Fransa'nın ne salt İngiltere'nin kölesi değildir. Bunu görmemiz lazım. Bütün ülkelerin bir defa insan olarak hakları vardır. Dolayısıyla bu demokratik haklarını bir taraftan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi diyeceğiz, bir taraftan demokrasi diyeceğiz, öbür taraftan demokrasiye yönelik en ufak bir yaklaşım tarzını ortaya koymayacağız" dedi. 
Schwab'ın, "Mevcut çok taraflı sistemi eleştirdiniz. Eski bir sistem ve yeni yeni sorunlarla başa çıkabilecek güçten uzakta. Yine çok haklı olarak Güvenlik Konseyi'nin reform geçirmesi gerektiğini söylediniz. Türkiye'nin Güvenlik Konseyi'nde bir yer hak ettiğini söylediniz. Acaba siz, böyle bir durumda, böyle bir konumda olsanız ne gibi değerleri öne çıkarırdınız? Yeni Türkiye, zaten çok önemli bir rol oynuyor. Uluslararası toplumda daha da oynayacak. Ne gibi değerler öne çıkmalı sizce?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi: 
"Öncelikle 'Dünya 5'ten büyüktür' başlığı altında ifade ettiğim konular, bunu ben salt Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yer alması olarak talep etmiyorum. Dünyada şu anda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu üyesi 193 ülke var. 193 üyenin tamamı da burada dönerli bir şekilde yer almalıdır. Bu senede bir olur, 2 yılda bir olur ama bütün dünya ülkeleri burada yer almalı ve 7 kıtadan burada temsil olması lazım. Burası sadece 5 tane daimi üyenin kaldığı bir yer olmamalıdır. Bu bir defa adil bir yaklaşım tarzı değil. Yani, bu dünya, ne salt ABD'nin ne salt Rusya'nın ne salt Çin'in ne salt Fransa'nın ne salt İngiltere'nin kölesi değildir. Bunu görmemiz lazım. Bütün ülkelerin bir defa insan olarak hakları vardır. Dolayısıyla bu demokratik haklarını bir taraftan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi diyeceğiz, bir taraftan demokrasi diyeceğiz, öbür taraftan demokrasiye yönelik en ufak bir yaklaşım tarzını ortaya koymayacağız."
Erdoğan, Suriye'de yaşanan olayları anımsatarak, "Ben burada çok ilginç bir örnek vereceğim. Şu anda Suriye'de 250 bin insan öldürüldü. Saint Petersburg'ta zirvedeyiz. Bu zirvede çok ilginç, akşam bir çalışma yemeği ve çalışma yemeğinde konuşulan ne biliyor musunuz? Deniliyor ki, kimyasal silahlarla ilgili karar, o gün ölenlerin sayısı 120 bin. Kimyasal silahlarla öldürülenlerin sayısı da bin 600. Tabii ben konuşma sırası bana gelince dedim ki kimyasal silahlarla bin 600 kişi ölmüş ama konvansiyonel silahlarla 120 bin kişi ölmüş. Siz, 120 bin kişiyi öldüren konvansiyonel silahları suç telakki etmiyorsunuz, bin 600 kişiyi öldüren kimyasal silahları suç telakki ediyorsunuz. Bakınız o günden bugüne 120 bin ne oldu? 250 bin oldu. Çünkü konvansiyonel silahlarla öldürme devam ediyor" diye konuştu.
"Terörle mücadeleyi müşterek yürütmemiz lazım"
Halkın varil bombalarıyla, yukarıdan füzelerle, tanklarla, toplarla öldürülmeye devam edildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, neticesi ölüm olan ve buna vesile olan araçların ne olursa olsun bir suç aracı olduğunu kaydetti. 
Erdoğan, bunun öncelikle belirlenip üzerine gidilmesi gerektiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Şimdi Irak'ta IŞİD'in elindeki silahlar, kimin silahları? Sayın Barzani burada. İşte Maliki kaçtı, gitti ve Maliki'nin elindeki silahlar Amerika'nın silahlarıydı. O tanklar, toplar hepsi onların silahlarıydı. Bunları kendisine söylediğim için rahat konuşuyorum. Amerika'da kendileriyle konuştuğum için rahat konuşuyorum. 'Bunlar sizin silahlarınız değil mi?' diye sordum. 'Evet' dediler. Bunun için rahat konuşuyorum. Şimdi, bakıyorsunuz, Almanya diyor ki; 'Oraya ben silah gönderiyordum. Tamam da silahları kime gönderiyorsun. Bunun belirlenmesi lazım. Şimdi bu silahların da yarın IŞİD'in eline geçmeyeceği ne malum? Veya El Kaide'nin eline geçmeyeceği ne malum? Şimdi, Suriye'de teröre veya örgütlerine karşı Irak'ta terör örgütüne veya terör örgütlerine karşı, İngiltere karar aldı. Bakın çok enteresan. İngiltere'nin aldığı karar 'Sadece Irak'a ben giderim' diyor. Peki Suriye'ye niye gitmiyorsun? Biz de Türkiye olarak diyoruz ki 'hem Irak hem Suriye, sadece Irak olmaz, sadece Suriye de olmaz.' Çünkü bölgede bir defa bizim bu terörle mücadeleyi müşterek yürütmemiz lazım. Eğer bunu müşterek yürütmeyeceksek, o zaman siz bu terörün müdahalesini geçici olarak bir bölgeye yönelik yapmış olursunuz." 
Bu işin sadece havadan olmayacağını, bunun da yalnız kalacağını, havanın kara boyutuyla desteklenmesi gerektiğini belirten Erdoğan, "Kara boyutunda şüphesiz ki birinci derecede Irak'taki gerçekten, gerek kuzeyde Peşmergeler, gerek Irak ordusu burada görev almalıdır. Suriye'de aynı şekilde görev almalıdır. Ama koalisyon güçleri içerisinde de buna destek verecek ülkelerin olması halinde tabii ki çok daha güçlü bir şekilde bu yapılmış olur. Peki Türkiye olarak biz nerede kalacağız? Biz de bu hafta içerisinde ilgili birimlerimizle oturup konuşacağız ve değerlendirmesini yapacağız, biz de burada olmamız gereken yerde muhakkak olacağız. Biz bu işin dışında kalamayız, bunu da burada açıkça söylüyorum. Kendimizi aldatmayalım" değerlendirmesinde bulundu. 
"Ben gerçeği söylemek zorundayım"
Erdoğan, bir siyasi liderin, daha önce "Niye duruyoruz" dediğini, şimdi de "Eğer Türk askeri oraya giderse, biz buna karşı çıkarız" dediğini aktararak, "Böyle saçmalık olur mu? Türk askeri sınırda şu anda ne yapıyor? Suriye'den gelecek olanları engellemeye çalışıyor. Bunu böyle yapacağımıza, orada güvenli bir bölgenin oluşmasıyla bir defa Suriyeli kardeşlerimizi önce kendi ülkesine geçirelim, onları oraya yerleştirelim, o imkanı sağlayalım. Aynı şekilde Irak'taki kardeşlerimize gereken desteği verelim ve Irak'ı da yine terör örgütüyle olan bu mücadelede o işten bir defa arındırmak lazım. Irak'ta da bir huzur ortamını sağlamak gereklidir. Dolayısıyla bölgeye de huzur gelsin. Bunu açık konuşmak zorundayım. Bizde bir söz var sayın Schwab, 'Dost acı söyler ama gerçeği söyler'. Ben gerçeği söylemek zorundayım" şeklinde konuştu. 
Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu Schwab
Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab, dünyanın küresel düzensizlik olarak adlandırılan bir dönemden geçtiğini belirterek, "Türkiye ise kendi güçlü konumu, ekonomik gücü, siyasi ve ekonomik bağları ve gerek bölgesinde gerek Avrupa'yla kurduğu yakın ilişki sayesinde gerçek anlamda ve çok önemli istikrar kazandırıcı rol üstlenmiş durumda" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu'nun "Bölgesel Kalkınma için Kaynakların Ortaya Çıkarılması" temalı özel toplantısının açılışında konuşan Schwab, Erdoğan'ı Türkiye'nin halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olması nedeniyle kutladı.

"Sayın Cumhurbaşkanı, sizin ülkeniz, ekonomisini olağanüstü iyileştirmiş bir ülke. Bu konuda çok başarılı bir deneyimi var" diyen Schwab, Türkiye'nin jeopolitik ve jeoekonomik alanda son derece başarılı bir rol üstlendiğini ve bu durumun 2015'de Türkiye'nin G20 liderliğinde de süreceğini dile getirdi.

Schwab, Türkiye'nin işsizliğinin yüzde 9'un altında olduğunu anımsatarak, bu oranın 28 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin ortalamasının altında bulunduğunu kaydetti.

Schwab, Erdoğan'a hitap ederek, "Sayın Cumhurbaşkanı, sizin reform politikalarınız sayesinde enflasyon dizginlendi, yabancı yatırımlar arttı. Bu sayede ülkeniz için, Türk halkı için büyük bir refah sağladınız" diye konuştu.

Dünyanın kimilerince küresel düzensizlik olarak adlandırılan bir dönemden geçtiğine dikkati çeken Schwab, Türkiye'nin ise kendi güçlü konumu, ekonomik gücü, siyasi ve ekonomik bağları ve gerek bölgesinde gerek Avrupa'yla kurduğu yakın ilişki sayesinde gerçek anlamda ve çok önemli istikrar kazandırıcı rol üstlendiğini vurguladı.

Schwab, şunları kaydetti:
"Tüm oturumlarda istikrarsızlık unsurlarını hem dünyada hem de bu bölgede nasıl azaltabiliriz buna odaklanacağız. Hiç şüphesiz özellikle hükümet dışı aktörlerden gelen yıkıcı etkilerin en önemli nedeni genç insanlara iş ve gelecek imkanı sağlayamamamız. Bu nedenle, bu konuda çalışmalıyız. Bu oturumumuzun ana konusunun da 'Bölgesel kalkınma için kaynaklar oluşturma' olmasının temel nedeni bu. Hiç şüphesiz düzgün istihdam yaratabilmek en önemli zorluklardan biri ama tek zorluğumuz bu değil.  Çünkü dünya son derece birbiriyle ilişkili birçok komplike konuyla uğraşmak zorunda. En önemli konulardan biri terörizmle mücadele. Türkiye, terörizmle mücadelede çok başarılı olmuş ve bunu yapmış bir ülkedir.

Siz aynı zamanda büyük bir dayanışma sergilediniz. Siz ve ülkeniz gerçekten herkesin takdirini kazandı. Dünya sizi izledi ve aldığınız insani tedbirleri takdirle karşıladı. Türkiye kendi topraklarına 1,5 milyon mülteci kabul etti. Asla unutmamalıyız ki her yerinden edilmiş insan bir trajedi yaşar. Her kaybedilmiş insan hayatı bir trajedidir. Burada hepimize büyük mesuliyet düşüyor. Çatışmaların barışçıl bir biçimde çözülmesi sadece uluslararası siyasetin müdahaleleriyle olmaz. Aynı zamanda herkesin tek tek çok güçlü bir taahhütünü içerir."

Hiç yorum yok

Nefret söylemi içeren, kişileri rencide edici yorumlar yayınlanmayacaktır. Yorumların hukuki sorumluluğu yorum sahibine aittir.

Karapaklar Kimdir? Kökenleri, kültürleri, Göçleri.

Karapaklar Kimdir? Kökenleri, kültürleri, Göçleri. Kaynak olarak** Prof.Dr.Zakir Kaya Karapapak Türkleri** Kitabı dikkate incelenerek oluştu...