"MÜLTECİLİK İĞRETİ BİR YAŞAM VE İNSANLIĞIN ORTAK AYIBIDIR’’.
- ANADOLU BASIN YAYIN BİRLİĞİ'de KURUCU VE 1.DÖNEM GENEL BAŞKAN,YAŞAM BOYU ONURSAL GENEL BAŞKAN. ...HASAN ALPARSLAN...
teminat altına alınmasını ister. Bileceği ve
tahmin edebileceği yarınlar ister. Bilinmez, anlaşılmaz
ve güvensiz gelecek insanda kaygı
uyandırır, sıkıntı yaratır, gerginliğini ve
huzursuzluğunu artırır. Bu duygu insanlarda ve
kitlelerde kaçış ve arayışın başladığı noktadır. Doğru
mu, yanlışmı olduğunu düşünmeden,
kaçtığı yerin güvenliğini araştırmadan olan bir kaçıştır. Bu panik kaçışıdır. Bu, köklerinden,
inançlarından ve kültüründen bilinmeze doğru bir kaçıştır. Ve mültecilikle iğreti yaşama
doğru kaçıştır.
20 Haziran günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından "Dünya Mülteciler Günü"
olarak kabul edildi. 'Dünya Mülteciler Günü' 13'inci yıldönümünü ardında bırakırken, ortaya
çıkan rakamlar, mülteciliğin ne kadar büyük bir hızla yayıldığını ve mültecilerin insanlık dışı
ortamda yaşamak zorunda bırakıldığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Mültecilerin
yaşadıkları sorunların başında sağlık ve barınma sorunları yer alır. Bunun yanı sıra giderek
artan açlık, yoksulluk, savaşlar, iç çatışmalar, baskı ve şiddet ortamı ile bağlantılı olarak
mülteci sayısının artması, birçok ülkenin mülteci sorununa kayıtsız kalmasına ve sert
önlemler almaya zorluyor. Dolayısıyla mültecilerin var olan sorunlarının üstüne yenileri
ekleniyor. Mülteciler toplama kampını andıran kamplara tıkılıyor ve acımasız davranışlara
maruz bırakılıyor. Tüm bu insanlık dışı muamelelerin yanında mülteci sorununun çözümüne
yönelik atılan adımlar ise çözümden oldukça çok uzak kalıyor. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri
sınırları dışında kapalı kamplar kurarak göçü kontrol altına almayı hedefliyor. Buna karşılık
uluslar arası insan hakları kuruluşları Afrika üzerinden ve diğer ülkelerden gelen mülteci
akınlarının ancak bu ülkelerdeki iç savaşların sona ermesi ve açlıkla salgın hastalık
sorunlarının çözülmesi sonucu durdurulabileceğini ifade ediyor.
"20 Haziran 1951 Milletlerarası Mültecilik Sözleşmesi" ülkelere mülteci kabul etme
konusunda herhangi bir baskı yapmamaktadır. 1951 Sözleşmesi temelinde; mülteci olduğu
iddiasıyla başka bir ülkenin sınırları içerisine girmiş birisinin, o ülke tarafından, yönetimi
tarafından sınır dışı etme hakkı bulunmamaktadır. Bu da mülteci alan ülkelerin belli bir
zulüm nedeniyle gelmiş olan kişileri geri gönderme yetkisinin olmaması anlamına
gelmektedir ki; bu da mülteci hakları (insan hakları) açısından çok önemlidir.
20 Haziran 1951 Milletlerarası Mülteci Sözleşmesi'nden bu yana uygulanmayan ve
Sözleşmelerin yetersizliği ve yapılan uygulamalar tek amacı daha iyi bir yaşam olan
mültecilerin yasadışı yolları tercih etmelerine neden oluyor. Ülkelerindeki savaşlar, politik ya
da dinsel çatışmalar, işkence ve diğer tüm insanlık dışı uygulamalar nedeniyle yurtlarından
kaçan, kendi öz ülkelerinde farklı bölgelere mülteciliğe zorlanan on binlerce kişi her sene
Avrupa ülkelerine doğru yola çıkıyor. Akdeniz'de her sene yüzlerce mülteci uygun olmayan
şartlarda derme çatma teknelerle Avrupa ülkelerine geçmeye çalışırken boğularak ölüyor.
Kimi mültecilerde fırsatçılar tarafından soyuluyor, aç ve perişan bırakılarak, ölüme terk
ediliyor.
Transit ülke; Türkiye 1954 Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi çekince nedeniyle;
Avrupa dışından gelenlere mülteci statüsü tanımayan Türkiye, diğer ülkelerden gelenler için
gerekli kıstasları uyguluyor ve üçüncü bir ülkeye "Geçici Sığınmacı" olarak kabul ediyor.
Türkiye'nin doğu ve güney sınırlarındaki ülkelerden gelen mülteciler buradan geçerek çeşitli
Avrupa ülkelerine kaçak olarak girmeye çalışıyor. Türkiye'de mülteci olmak isteyen kişiler
eğer Avrupa dışındaki bir ülkenin yurttaşı iseler; Türkiye hükümetinden yalnızca geçici
sığınma ve ikamet izni talebinde bulunabilirler. Türkiye'nin özellikle Soğuk Savaş dönemi
sonrası Kriz Bölgeleri diye nitelendirdiğimiz savaş ve savaş kaynaklı sorunları yaşandığı
Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyalarının tam ortasında yer alması çok fazla mülteci
akınına sahne olmasına neden olmuştur. 1992'de başlayan ve binlerce Boşnak Müslüman'ın
tüm dünyanın gözleri önünde hayatlarını kaybettiği ve katledildikleri bir dönemde ve
ardından Çeçenistan ve Kosova'daki saldırılar nedeniyle Türkiye'ye adı geçen ülke ve
bölgelerin halkları zorunlu olarak gelmişlerdir. Bunların öncesi 1991 Körfez Saldırısı
sonrasında 400 binin üzerine Iraklı mülteci ülkemize sığınmıştır. Beşer ESAD’IN
katliamından ve kanlı zulmünden kaçan DÖRTYÜZ BİNİ AŞKIN Suriyeli de mülteci olarak
ülkemize sığınmaktadır.
İnsanlığın ortak ayıbı olan mülteci sorunuyla dünya karşı karşıyadır. Küreselleşen bir
dünyanın çıktısı olan gelir adaletsizliği, açlık, yoksulluk, sömürü ve savaş dünya ülkelerinin
ortak ayıbıdır. Ülkelerindeki kötü muamele ve insanlık dışı yaşam koşullarından kaçan,
yerleri, yurtlarını terk ederek başka ülkelere sığınan yüz binlerce insan sığındıklarım
ülkelerde de kötü muameleye maruz kalmaktadır. Mülteci sorunlarına yönelik adımlar ise
hep geçici ve yüzeysel olmuştur. Mülteciler ve yaşadıkları sorunlar görmezlikten gelinerek
mültecilerin ülkelerinden kaçmalarına neden olan sorunların çözümüne yönelik bir adım
atılmamıştır. Oysa küreselleşen bir dünyanın çıktısı olan gelir adaletsizliği, açlık, yoksulluk,
sefalet, sağlıksız yaşam, sömürü ve savaş dünya ülkelerinin bir ayıbıdır. Bu insanları
yaşadıkları ülkeleri terke zorlayan ekonomik koşullar ve koşulları oluşturan mevcut
uluslararası ilişki ve politikalar da değişiklik yapılmadıkça mülteci sorununda köklü bir
çözümün elde edilmesi düşünülemez.
Hiç yorum yok
Nefret söylemi içeren, kişileri rencide edici yorumlar yayınlanmayacaktır. Yorumların hukuki sorumluluğu yorum sahibine aittir.