FLAŞ

"MÜLTECİLİK İĞRETİ BİR YAŞAM VE İNSANLIĞIN ORTAK AYIBIDIR’’.


"MÜLTECİLİK İĞRETİ BİR YAŞAM VE İNSANLIĞIN ORTAK AYIBIDIR’’.




KİTLELERDE insanlar gibi gününün ve geleceğinin 

teminat altına alınmasını ister. Bileceği ve 

tahmin edebileceği yarınlar ister. Bilinmez, anlaşılmaz 

ve güvensiz gelecek insanda kaygı 

uyandırır, sıkıntı yaratır, gerginliğini ve 

huzursuzluğunu artırır. Bu duygu insanlarda ve 

kitlelerde kaçış ve arayışın başladığı noktadır. Doğru 

mu, yanlışmı olduğunu düşünmeden, 



kaçtığı yerin güvenliğini araştırmadan olan bir kaçıştır. Bu panik kaçışıdır. Bu, köklerinden, 

inançlarından ve kültüründen bilinmeze doğru bir kaçıştır. Ve mültecilikle iğreti yaşama 

doğru kaçıştır.



20 Haziran günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından "Dünya Mülteciler Günü" 

olarak kabul edildi. 'Dünya Mülteciler Günü' 13'inci yıldönümünü ardında bırakırken, ortaya 

çıkan rakamlar, mülteciliğin ne kadar büyük bir hızla yayıldığını ve mültecilerin insanlık dışı 

ortamda yaşamak zorunda bırakıldığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Mültecilerin 

yaşadıkları sorunların başında sağlık ve barınma sorunları yer alır. Bunun yanı sıra giderek 

artan açlık, yoksulluk, savaşlar, iç çatışmalar, baskı ve şiddet ortamı ile bağlantılı olarak 

mülteci sayısının artması, birçok ülkenin mülteci sorununa kayıtsız kalmasına ve sert 

önlemler almaya zorluyor. Dolayısıyla mültecilerin var olan sorunlarının üstüne yenileri 

ekleniyor. Mülteciler toplama kampını andıran kamplara tıkılıyor ve acımasız davranışlara 

maruz bırakılıyor. Tüm bu insanlık dışı muamelelerin yanında mülteci sorununun çözümüne 


yönelik atılan adımlar ise çözümden oldukça çok uzak kalıyor. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri 

sınırları dışında kapalı kamplar kurarak göçü kontrol altına almayı hedefliyor. Buna karşılık 

uluslar arası insan hakları kuruluşları Afrika üzerinden ve diğer ülkelerden gelen mülteci 

akınlarının ancak bu ülkelerdeki iç savaşların sona ermesi ve açlıkla salgın hastalık 

sorunlarının çözülmesi sonucu durdurulabileceğini ifade ediyor.

"20 Haziran 1951 Milletlerarası Mültecilik Sözleşmesi" ülkelere mülteci kabul etme 

konusunda herhangi bir baskı yapmamaktadır. 1951 Sözleşmesi temelinde; mülteci olduğu 


iddiasıyla başka bir ülkenin sınırları içerisine girmiş birisinin, o ülke tarafından, yönetimi 

tarafından sınır dışı etme hakkı bulunmamaktadır. Bu da mülteci alan ülkelerin belli bir 

zulüm nedeniyle gelmiş olan kişileri geri gönderme yetkisinin olmaması anlamına 

gelmektedir ki; bu da mülteci hakları (insan hakları) açısından çok önemlidir.

20 Haziran 1951 Milletlerarası Mülteci Sözleşmesi'nden bu yana uygulanmayan ve 

Sözleşmelerin yetersizliği ve yapılan uygulamalar tek amacı daha iyi bir yaşam olan 

mültecilerin yasadışı yolları tercih etmelerine neden oluyor. Ülkelerindeki savaşlar, politik ya 

da dinsel çatışmalar, işkence ve diğer tüm insanlık dışı uygulamalar nedeniyle yurtlarından 

kaçan, kendi öz ülkelerinde farklı bölgelere mülteciliğe zorlanan on binlerce kişi her sene 

Avrupa ülkelerine doğru yola çıkıyor. Akdeniz'de her sene yüzlerce mülteci uygun olmayan 

şartlarda derme çatma teknelerle Avrupa ülkelerine geçmeye çalışırken boğularak ölüyor. 

Kimi mültecilerde fırsatçılar tarafından soyuluyor, aç ve perişan bırakılarak, ölüme terk 

ediliyor.


Transit ülke; Türkiye 1954 Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi çekince nedeniyle; 

Avrupa dışından gelenlere mülteci statüsü tanımayan Türkiye, diğer ülkelerden gelenler için 

gerekli kıstasları uyguluyor ve üçüncü bir ülkeye "Geçici Sığınmacı" olarak kabul ediyor. 

Türkiye'nin doğu ve güney sınırlarındaki ülkelerden gelen mülteciler buradan geçerek çeşitli 

Avrupa ülkelerine kaçak olarak girmeye çalışıyor. Türkiye'de mülteci olmak isteyen kişiler 

eğer Avrupa dışındaki bir ülkenin yurttaşı iseler; Türkiye hükümetinden yalnızca geçici 

sığınma ve ikamet izni talebinde bulunabilirler. Türkiye'nin özellikle Soğuk Savaş dönemi 

sonrası Kriz Bölgeleri diye nitelendirdiğimiz savaş ve savaş kaynaklı sorunları yaşandığı 

Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyalarının tam ortasında yer alması çok fazla mülteci 

akınına sahne olmasına neden olmuştur. 1992'de başlayan ve binlerce Boşnak Müslüman'ın 

tüm dünyanın gözleri önünde hayatlarını kaybettiği ve katledildikleri bir dönemde ve 

ardından Çeçenistan ve Kosova'daki saldırılar nedeniyle Türkiye'ye adı geçen ülke ve 

bölgelerin halkları zorunlu olarak gelmişlerdir. Bunların öncesi 1991 Körfez Saldırısı 

sonrasında 400 binin üzerine Iraklı mülteci ülkemize sığınmıştır. Beşer ESAD’IN 

katliamından ve kanlı zulmünden kaçan DÖRTYÜZ BİNİ AŞKIN Suriyeli de mülteci olarak 

ülkemize sığınmaktadır.

İnsanlığın ortak ayıbı olan mülteci sorunuyla dünya karşı karşıyadır. Küreselleşen bir 



dünyanın çıktısı olan gelir adaletsizliği, açlık, yoksulluk, sömürü ve savaş dünya ülkelerinin 

ortak ayıbıdır. Ülkelerindeki kötü muamele ve insanlık dışı yaşam koşullarından kaçan, 

yerleri, yurtlarını terk ederek başka ülkelere sığınan yüz binlerce insan sığındıklarım 

ülkelerde de kötü muameleye maruz kalmaktadır. Mülteci sorunlarına yönelik adımlar ise 

hep geçici ve yüzeysel olmuştur. Mülteciler ve yaşadıkları sorunlar görmezlikten gelinerek 

mültecilerin ülkelerinden kaçmalarına neden olan sorunların çözümüne yönelik bir adım 

atılmamıştır. Oysa küreselleşen bir dünyanın çıktısı olan gelir adaletsizliği, açlık, yoksulluk, 

sefalet, sağlıksız yaşam, sömürü ve savaş dünya ülkelerinin bir ayıbıdır. Bu insanları 

yaşadıkları ülkeleri terke zorlayan ekonomik koşullar ve koşulları oluşturan mevcut 

uluslararası ilişki ve politikalar da değişiklik yapılmadıkça mülteci sorununda köklü bir 

çözümün elde edilmesi düşünülemez.

Hiç yorum yok

Nefret söylemi içeren, kişileri rencide edici yorumlar yayınlanmayacaktır. Yorumların hukuki sorumluluğu yorum sahibine aittir.

Evinde eşini başka bir erkekle yakaladı! Bıçak ve boru anahtarıyla ikisini de ağır yaraladı...

Kırıkkale'de H.Ç., evde birlikte yakaladığı İ.E.'yi bıçakla, eşi F.Ç.'yi ise boru anahtarıyla yaraladı. Koca gözaltına alınırken...